VERGİDE ADALET SAĞLANIR MI?

VERGİDE ADALET SAĞLANIR MI?

        Vergi denilince eminim birçok insanda soğukluk hissi uyandırıyordur. Aklımıza günlük hayatın akışında ödediğimiz vergiler geliyordur. Oysa ki vergi insanlık tarihi kadar eski bir geçmişe sahiptir. Dünyanın varoluşundan beri oluşturulan bu sistem günümüzde bizlere de uygulanmakta.

        İnsanlık tarihine bakıldığında aslında henüz devlet haline gelmeden önce, insanların, kabile reisi, aşiret reisi, derebeyi gibi yöneticilere yaptıkları gönüllü yardımlar veya bağışlar verginin ilk şekilleri olarak kabul edilebilir. Her ne kadar verginin temelinde gönüllü veya rızaya dayanan ilişki varsa da toplumun siyasal güç haline gelmesi ile bu durum değişmiştir. 

        İnsanlar siyasi topluluk haline gelmeye başladıkları andan itibaren kamusal nitelikteki hizmetlerin görülmesi için kendilerini vergi vermekle yükümlü bulmuşlardır. Vergi değişik tarihlerde değişik isimler altında alınmıştır. İlkel dönemlerde gönüllü hediye, yardım, rica şeklinde alınan vergi giderek geleneksel bir yükümlülük haline gelmiştir. Gönüllü ve geleneksel yükümlülükler zamanla yetersiz hale gelince vergi zorunlu bir kamu ödevi haline gelmiştir.

         Günümüz çağdaş toplumunda ise vergiler, ülkelere göre değişkenlik gösterse de ülkemizde insanlar, doğrudan ve dolaylı olmak üzere iki şekilde vergilendirilmekteler.

Dünya genelindeki vergi sistemleri nasıl? Türkiye’deki vergi sistemi nasıl? Bu sistem adil mi?

         Dünyada özellikle ücretler üzerinde adaletli bir vergi yapısının tesis edilmesi sosyal politika açısından çok önemli olduğu bilinir. Dolayısıyla da sadece ücret artışı değil, ücret artışlarıyla birlikte özellikle maaşıyla geçinenler içinde adaletli bir vergi yapısı oluşturulur. Nitekim kıta Avrupası ülkelerinde bu böyledir. Amerika Birleşik Devletleri’nde, Kuzey Amerika’da özellikle çok hassastırlar. Gerek doğrudan gerekse dolaylı vergilerde iyi bir mekanizma kurulmuştur. Beyan üzerine, güven üzerine kurulan bir sistemleri vardır. Dolayısıyla sürekli üzerinde de oynanan bir sistem olmadığı için vatandaşında vergi sistemine bakışı hep adil olduğu yönündedir. Hal böyle olunca da sistem rahatlıkla yürür. Bizde vergi konusunda sürekli değişiklikler yapılması, mevzuatın sürekli değişiyor olması birtakım sorunların ortaya çıkmasına neden oluyor. Bunun yanı sıra doğrudan vergilerin daha çok ücret ve maaşlılar üzerinde etkisini son yıllarda daha fazla hissediyoruz. 

          Dolaylı vergilerde ücret ve maaşlı çalışanların refah seviyesini etkiliyor ama doğrudan vergilere baktığımız zaman hazinenin vergi kazancının önemli bir bölümünü de ücretli çalışanların maaşlarının kesiminden geçtiğini görürüz. Dolayısıyla burada bir adaletsizliğin olduğu ortada. Tabii bu adaletsizliğin dışında son dönemlerde en çok tartışılan bu vergi dilimleri meselesi. 2022 yılından itibaren asgari ücret kadarı gelir vergisinden istisna tutuldu. Bu önemli bir düzenlemeydi. Ücret gelirlerinin vergilendirilmesinde özellikle adaletsizliklerin ortadan kalkmasında önemli ölçüde yardımcı oldu. Ancak burada da şöyle bir husus ortaya çıktı. Ücretlerde gelir vergisinden istisna tutulan bu tutar sonra ki ayların kümülatif vergi oranlarına eklendi. Hal böyle olunca ücret gelirlerinin haksız bir şekilde yüzde (%) 15’lik gelir vergisi dilimlerine girdiğini gördük. Yani kişilerin vergi dilimlerine daha erkenden girdiklerini görüyoruz. (2022 yılından önce haziran ayında vergi dilimine giren kişi, 2022 yılında yapılan düzenlemeyle nisan- mayıs’ta vergi dilimine giriyor.) Sonrasında biliyorsunuz yüzde 20’lik, 27’lik ve yüzde 35’lik vergi dilimleri var. Yüzde 20’lik ve yüzde 27’lik dilimlere ücretli çalışanlar hızlı bir şekilde giriyorlar. Dolayısıyla bu haksız yapının ortadan kalkması gerekiyor. Çünkü örneğin 2003 yılında vergi matrahı asgari ücretin 16,34 katıyken, bugün bu oran 4,95’e düşmüş. Bu durum aslında çalışanların ağır bir vergi yükü altında kaldığını da gösteriyor. Dolayısıyla bu arada ki farkın kapanması ve eskisi gibi düzenlenmesi gerekli bir husus.

 

TÜRK-İŞ’ in vergide adalet istemesi ve TÜRK-İŞ Açıklamalarını Nasıl Değerlendiriyorsunuz?

          TÜRK-İŞ’in çalışmalarını gayet anlamlı ve yerinde olduğunu düşünüyorum. TÜRK-İŞ, vergiyle ilgili taleplerini Sayın Cumhurbaşkanına ve bakanlığa mektup olarak gönderdi. O mektupta şu vardı. Bürüt asgari ücret 1999- 2023 yılları arasında 143 kat artmasına karşılık, gelir vergisi tarifesinin birinci dilimi yani yüzde 15’lik dilimin 35 kat seviyesinde artırılması çalışanlar için ağır bir vergi yüküne sahip oldu deniliyor. Bu da biraz önce verdiğim rakamlarla örtüşüyor. Örneğin 2010 yılı ve öncesinde asgari ücret üzerinden gelir elde eden bir çalışan hiçbir zaman ikinci vergi dilimine girmiyordu. 2011 yılında ikinci vergi dilimine girmeye başladı. Dolayısıyla bu yıllar içerisinde vergi dilimleri bağlamında sürekli artmış oldu. Şimdi birinci vergi dilim tutarının artırılmış olması yani ücretlerin ikinci vergi dilimine yıl boyunca girmesini engellenmesi gerekiyor. Temel çözümlerden birisi bu. Burada şu önemli sadece vergi tarifeleri değil, ilk dilimin içerisine girecek maddeleri de bizim ayrıştırmamız gerekiyor. Nedir onlar? Fazla mesai, yol, yemek, yakacak yardımı, kazançlar yani bunlarda asgari ücret tutarına eklendiği ve bunlarda vergi matrahına girdiği için tabii gelirde yükseliyor ve vergiye giriliyor. Tabii bunun da çalışanlar lehine güncellenmesi gerekiyor.

          Aslında ücretli gelir elde edinenler açısından bu vergi dilimlerinde bir sabitlemeye ihtiyaç var. Bunu yüzde 15’de veya belki arada bir formülle yüzde 17,5’da, yüzde 20’de sabit tutup sadece bu vergi dilimi üzerinden vergi alınması bence daha mantıklı olur. Gelirine oranla, artan tarifeye oranla değil tek bir tarife oranında herkes yıl içerisinde ne alacağını baştan bilerek vergisinin ne olacağını da bilir. 

           TÜRK-İŞ, Türkiye’nin en büyük işçi konfederasyonu. TÜRK-İŞ, bizim için oldukça önemli bir değer. TÜRK-İŞ olmadan, işçi hareketi olmaz. Her şeyden önce bunu not etmek gerekiyor. Örgütlülük konusunda son yıllarda verdikleri çabalar taktire şayan. Özellikle TÜRK-İŞ’in taşerona karşı yapmış olduğu mücadele, YOL-İŞ’in açtığı dava sonucunda 10 işçinin kadroya girmesinin ardından 800 bin taşeron işçisinin kamu işçisi olarak kadroya geçmesi önemli bir kazanım. Bu kazanımın altında hem TÜRK-İŞ’in, hem de YOL-İŞ’in imzası var. 
 

          Bilinçli işveren aslında karşısında sendikalı çalışan görmek ister. Çünkü sendika iş yerinde bir disiplinli iradedir. O iş yerinde çalışma koşullarını daha iyiye götürme konusunda elinden geleni yapar. Bu bağlamda Ergün Beyin ve Yönetim Kurulunun da ahenkle çalışmaları sonucu önemli kazanımlar elde ettiler. 2024 yılında vergi konusunda daha aktif olmaları gerekiyor. Bu hem çalışan hem de işveren açısından önemli. Çünkü burada adalet sağlanırsa ücret gelirleri bağlamında da bir adalet sağlanmış olur.

KPÇ’ye yapılan Ek Protokolü Nasıl Değerlendiriyorsunuz?

          Ek protokol için TÜRK-İŞ Yönetimi epey uğraş verdi. Sayın Bakan (Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Prof. Dr. Vedat Işıkhan) ile görüşüldü. Geçtiğimiz günlerde ek protokol imzalandı. Burada sorun kamuda ki işçilerimizin toplu sözleşme dönemlerinin farklılaşmaları. Ocak, mart, nisan, mayısta başlayan sözleşmeler vardı. Ocak ile mart sözleşmeleri arasında enflasyondan kaynaklanan ciddi bir farklılık olacaktı. Bu farklılığı ortadan kaldırmak için hepsini 32,7’de sabitlediler. Aslında bütün kamu çalışanları için toplu sözleşme döneminin 1 Ocak tarihi itibariyle olmasının daha doğru olacağı kanaatindeyim. Yanılmıyorsam o konuda da bir adım atıldı. 

          Son dönemde artan enflasyonun nedeniyle her yerde istekler olacaktır. Şimdi malum kamu görevlilerine, memurlara yüzde 49,25’lik artış söz konusu oldu. Kamu işçisi de zam oranlarını hemen hemen aynı oranlara çekilmesini istiyor. Bu konuda da Ergün Başkanda medya üzerinden çağrılarda bulunuyor. Tabi her şey hükümetin bütçe imkanlarıyla alakalı. Özellikle 2024’ün seçim sürecinden sonraki dönemde sıkı para politikalarıyla uğraştığımız bütçenin kısıldığı bir dönem olacağımızı da dikkate alırsak hükümetin bu konuya nasıl yaklaşacağını açıkçası kestiremiyorum. Memurla aynı seviyede ücret artışı olmalı mı? Bence tabi ki olmalı. Tabi her çalışan için kıymetli bu. İş yerinde adaletli, iş barışını da tahsis eder. Fakat yaklaşım ne olur şu an bunu bilmek mümkün değil.